Önce, et kırdı camı; cam bu
yüzden kesti eti.Ve "ben" dedi cam.. "Demir kadar ağır olamadım. Demir
kadar ateşe dayanamadım.Belki bu yüzden içimde, hep en güzel
yaşam özünü sakladım.Ve "ben" dedi cam.. "En keskin hatlarımı
teninde hissettim."
02:59:59 (Birinci )
“Sen görünmez değil miydin?” diyebildi.
O kadar alışmıştı ki idrak
yollarında hiçbir görüntü bulamazken onun varlığına.İnanamamıştı
da gördüğüne.Çünkü onu görmek sanrı yaşam biçiminin, bir
şekilde ona ilk kez hal hatır sorma biçimiydi.Evet, göz bebekleri bu resimlere hiç aşina değildi.Beyine zor çiziyordu AN kavramında
her an hızlıca resimleri. En azından iki burun deliğinden çektiği
havaya bakakaldı.Nefes çalışıyorsa eğer kalp bir şekilde masa başı
işinde duruyordur diye düşündü.Onun gibi olması, onun çektiği
acıları anlamasına yetebilirmiydi? Oksijeni çekişini bir süre
izledi.Sonra aklından karşısında duran varlığı egale etmeye
çalıştı.Bir şekilde etini kavgaya tutuşturduğu cama mahcup olmak istemedi.Yaklaşık yirmi cm2 kafatası içinde olumsuz
olasılıkların en güzelini bulmaya çalışıyordu ve buldu:
Bir ... Üzerindeki kıyafetler bir kaç gün yaşamasına bile izin vermezdi düşündüğü hayallerde sonsuzluk varken.
İki ... Saat içinde
birbirlerini hareket ettiren dişli çarkların en gereksiziydi. Görevi, Saniyeyi hareket ettirmekti.Yaşadığı her gün kazandığı saliselerle...
Üç... Karşısındaki ses
pusula kullanıyordu.
03:00:00 (İkinci)
Yanındaki masada duran
keklere uzandı.Çikolatalı olanı yemek istedi.Durdu.Karşısındaki
ses o kadar salt kalamamıştı hayatında.Ne tek renkti, ne de tek tat. Meyvalı olan daha çok andırdı sesi.Karşısındaki sesin
tadını alabilmek bir şekilde, bir duyusunu daha susturabilir diye
düşündü.Meyvalı keki kaptı ve ısırdı.Burun, keki kokladığı
anda göz bebeklerine inandı:”Evet burada...”.Dişleri üzümü
ezerken dil: göz bebeklerine; “İlk günkü gibi!” diyebildi.Ve
günler sonra yiyebildiği tek şeyin yalanlığı, karşısındaki
gerçeklik kadar lezzetliydi.
03:00:01 (üçüncü)
“Bir kitapta görmüştüm bu
kelimeyi.Altını çizmek yerine, senin için kopardım o kelimeyi
ama sonraki sayfada kitabın bitemeyen en güzel cümlesini kesmişim
bilmeden.Devamına da kestiğim parçadan bakmadım.
Çünkü ne kadar güzel bitebilirdi ki diye düşündüm o cümle.Arkasında adın yazarken.”
Çünkü ne kadar güzel bitebilirdi ki diye düşündüm o cümle.Arkasında adın yazarken.”
Ses, yastığın köşesine küçük bir kağıt bıraktı.Gerçekten hiç açılmamıştı kağıt parçası.
Hiç yorgun değildi,
yıpranmamıştı.Kesilmiş ve katlanmış dipdiri duruyordu.
Ses ekledi:
“Cümlenin en güzel bitişine, öncesini bilmesen de bir tek sen şahit ol istedim."
“Cümlenin en güzel bitişine, öncesini bilmesen de bir tek sen şahit ol istedim."
03:00:02 (dördüncü)
“Üşüyorum” dedi
ses.Yalın ayak basıyordu gözyaşlarına.Isınmak isterdi.Buz hep
beklemeseydi tenin hemen altında."

Tüm kanı, göz bebeklerine doldurup son kez baktı.Ve kapattı gözlerini.Göz bebeğindeki çizili son resim yere düşüp kırılan pusula kaldı.Son göz yaşı terk ederken göz bebeğini biraz önce yaşadığı tüm hatıraları geride bıraktı.
Ses, kırılan pusuladaki oku
yerden aldı.Artık her yöne bu oku kendisinin tutabildiğini fark etti.
Ve birisinin adı için vazgeçerken en güzel cümlelerden, bir daha kitap yüzü açmadı.Bu kadar erken uyuyorsa eğer görmek istediği rüyalar vardır diye düşündü.
Ve birisinin adı için vazgeçerken en güzel cümlelerden, bir daha kitap yüzü açmadı.Bu kadar erken uyuyorsa eğer görmek istediği rüyalar vardır diye düşündü.
Bara arkası dönük oturuyordu.
“Buraya kimse bakmıyor mu? ” diye dört saniyesini çalan kişiyi
o sanmıştı.Dört göz kırpışını bitirdiğinde elindeki şişeye
bakarak gülümsedi.Şimdilik cam en güzel hatlarını etin üzerinde
hissedeceğinden habersizdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder